Aşırı Korumacı Olmak Gelişim İçin Bir Tehlike
- Senem Korkmaz Avcı
- 26 Kas
- 2 dakikada okunur

Aşırı korumacı olmak çocukların sağlıklı gelişimi için bir tehlike.
Birçok ebeveyn, “ona zarar gelmesin” düşüncesiyle çocuğunun önündeki her engeli kaldırmaya çalışır.
Ama unutmamak gerekir ki, hayatın içinde karşılaşılan küçük zorluklar çocuğun içsel gücünü inşa eder.
Çocuğun düşmesine izin vermediğimizde, kalkmayı da öğrenemez.
Zorlanmasına fırsat vermediğimizde, çözüm üretme becerisi gelişmez.
Her duygusunu hemen yatıştırdığımızda, kendi duygularını düzenlemeyi öğrenemez.
Koruyuculuk sevgi doludur, evet. Ama aşırı koruma, çocuğun öz güveninin, öz yeterliliğinin ve dayanıklılığının gelişmesini engeller.
Asıl hedefimiz ona zarar gelmemesi değil, başına gelen zorluklarla başa çıkabilmesi olmalı. Koruma ihtiyacımız çocukların ihtiyaçlarının önüne geçmemeli.
Aşırı Korumacılık: Sevgiyle Gelen Görünmez Engel
Ebeveynliğin en güçlü yönlerinden biri, çocuğunu koruma isteğidir.
Bir anne-baba için “ona zarar gelmesin” duygusu kadar doğal bir refleks yoktur.
Ancak bazen bu içgüdü, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarının önüne geçebilir.
Aşırı korumacılık, kısa vadede güven hissi verirken, uzun vadede çocuğun öz güvenini, bağımsızlığını ve duygusal dayanıklılığını zayıflatır.
Bağımsızlık İhtiyacı: “Ben Yapabilirim” Duygusu
Çocuk, dünyayı deneyimleyerek öğrenir.
Kendi ayakkabısını giymesi, suyu dökmesi, yanlış yollardan denemesi; hepsi gelişimin doğal parçalarıdır.
Her seferinde “yapma, düşersin, ben yapayım” dediğimizde, aslında çocuğa farkında olmadan şu mesajı veririz:
“Sen yeterince güçlü değilsin.”
Oysa bir çocuk, başarısız olsa bile denemeye devam edebildiğinde “yapabilirim” duygusu köklenir.
Bu da sağlıklı öz güvenin ve içsel gücün temelidir.
Waldorf pedagojisinde yetişkinin görevi, çocuğun önündeki taşları kaldırmak değil,
yolu aydınlatmaktır.
Yani çocuk kendi deneyiminin öznesi olmalıdır.
Aşırı Korumacılığın Gizli Mesajı
Aşırı korumacı ebeveynlik, çocuğun dünyasında görünmez sınırlar oluşturur.
Çocuk bu sınırların ötesine geçemediğinde, kendi kararlarını vermekte zorlanır.
Dış dünyaya karşı çekingen, hata yapmaktan korkan ve risk almaktan kaçınan bir yapıya dönüşebilir.
Bu durum, çocuğun gelecekteki sosyal ilişkilerinde, akademik yaşamında ve problem çözme becerilerinde de etkisini gösterir.
Koruma niyetiyle yapılan her müdahale, çocuğun kendi yaşamına dair güvenini biraz daha zedeler.
Duygusal Dayanıklılık Deneyimle Gelişir
Bir çocuğun duygusal gücü, tıpkı kaslarımız gibi küçük zorlanmalarla güçlenir.
Küçük hayal kırıklıkları, beklemeler, başarısızlıklar — hepsi duygusal dayanıklılığın yapı taşlarıdır.
Eğer çocuk her duygusundan hemen çıkarılır, her üzüntüsü bastırılırsa;
zorluklarla başa çıkmayı öğrenemez.
Oysa “üzülmek, sabretmek, yeniden denemek” gibi deneyimler, onu hayata hazırlar.
Ebeveyn Olarak Ne Yapabiliriz?
* Denemesine izin verin.
Kendi yöntemini bulmasına fırsat tanıyın. Başaramasa bile denediği için onu takdir edin.
* Yanında olun ama yerine geçmeyin.
Yol gösterici olun, ancak onun yerine hareket etmeyin. Güvenli bir varlık, müdahaleci bir elden daha değerlidir.
* Duygularına alan açın.
“Üzüldün çünkü sen yapmak istemiştin.” demek, çocuğun duygularını düzenleme becerisini geliştirir.
* Korkularınızı fark edin.
Aşırı koruma çoğu zaman çocuğun değil, ebeveynin kendi korkularından beslenir.
Bir adım geri çekilmek, hem sizin hem çocuğunuzun olgunlaşmasına hizmet eder.
Sonuç: Gerçek Koruma Güçlendirmektir
Çocuğu korumak, onu hayattan uzak tutmak anlamına gelmez.
Asıl koruma, hayata karşı güçlü, dengeli ve kendine güvenen bir birey olmasını desteklemektir.
Bazen sevgi, geri çekilmeyi bilmektir.
“Düşebilir” diye korkmak yerine,
“düşerse de kalkabilir” diyebilmek — işte olgun ebeveynliğin en güçlü ifadesidir.
Bir çocuk, kendi deneyimiyle büyür.
Ve ona verebileceğimiz en büyük armağan,
“Sen yapabilirsin, ben buradayım.” duygusudur.




Yorumlar