top of page

Çocuklarda Gelişimsel Olarak Paylaşma Ne Anlama Gelir?

Paylaşmak, toplumsal yaşamın önemli bir parçası ve çocukluktan itibaren kazandırılmaya çalışılan temel bir değerdir. Ancak bu değer, çocukların gelişimsel süreçleri dikkate alınmadan zorunlu bir davranışa dönüştürüldüğünde, hem çocukta içsel direnç oluşmasına hem de benlik sınırlarının zarar görmesine neden olabilir.


Çocuklar oyuncaklarını her zaman ve herkesle paylaşmak zorunda değildir. Tıpkı yetişkinlerin kişisel eşyalarını ya da zamanlarını her durumda paylaşmak zorunda olmamaları gibi, çocukların da sınır koymaya, sahip olduklarını korumaya ve seçme hakkına ihtiyaçları vardır. Paylaşmak bir ahlaki gelişim göstergesidir, ancak zorunlu değil gönüllü olduğunda gerçek anlamına ulaşır.



Gelişimsel Olarak Paylaşmak Ne Anlama Gelir?


Gelişim psikolojisine göre 2–6 yaş arası çocuklar benmerkezci düşünme yapısına sahiptir. Bu dönem, çocuğun sahip olma duygusunu ve “benim” kavramını içselleştirdiği bir süreçtir. Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında bu dönem, çocuğun henüz başkalarının bakış açılarını tam olarak anlayamadığı “öz merkezci” evreye denk gelir.


Bu nedenle çocuk, bir oyuncağı vermek istemediğinde bu tutumu bencillik değil, gelişimsel bir ihtiyaç olarak değerlendirilmelidir. Oyuncağı paylaşmak istememek; gelişen benlik algısı sınırlarının doğal bir ifadesidir. Oyuncakları paylaşma becerisi ise, zamanla, sosyal ilişki kurma deneyimleri ve duygusal rehberlikle gelişir.



Paylaşmayı Öğretmek: Zorlama Değil Rehberlik


Bir çocuğa paylaşmayı öğretmek, onu her durumda vermeye zorlamakla değil, duygularına alan açmak ve sosyal süreci birlikte yönetmekle mümkündür.


Ortak Oyuncak Durumu İçin:


“Şu anda sen bu oyuncakla oynuyorsun, keyfini çıkar. İşin bitince haber ver, sırada arkadaşın da oynamak istiyor.”


Bu cümleyle çocuk hem sahiplenme hakkını yaşıyor hem de sıranın geleceğini öğreniyor.


Bekleme Gereken Durumda:


“Arkadaşın bu oyuncakla oynuyor. Şimdi onu beklemek zor. Gel, seninle başka bir şey oynayalım, sonra onun sırası bittiğinde sana haber verelim.”


Bu yaklaşım çocuğun duygusunu kabul ediyor ve yapıcı bir alternatif sunuyor.


Kişisel Oyuncak Getirildiyse:


“Bu senin evinden getirdiğin çok özel bir oyuncak. İstersen onu çantamıza koyabiliriz. Burada durursa arkadaşların oynamak isteyebilir. Ama sen şu anda paylaşmak istemiyorsun, bunu anlıyorum.”


Bu tür cümleler çocuğun benlik sınırını tanır, saygı gösterir ve onu sosyal baskıdan korur.



Waldorf pedagojisinde sosyal beceriler doğal akış içinde, oyunla ve modelleme yoluyla gelişir. Paylaşma da bu becerilerden biridir. Çocukların paylaşmaya dair tutumları gözlenir, ancak asla zorlanmazlar. Bunun yerine:

• Sıra bekleme ve birlikte oynama becerileri desteklenir,

• Yetişkin model olur, zorlayıcı değil eşlik edicidir,

• Çocuğun bireysel ritmine ve içsel isteğine saygı duyulur.



Sonuç: Saygı Gören Çocuk, Saygı Göstermeyi Öğrenir


Çocuğun paylaşmayı öğrenmesi için önce sınır koymasına izin verilmelidir. Kendi eşyası üzerinde söz hakkı olduğunu deneyimleyen çocuk, zamanla başkalarının haklarına da saygı göstermeyi öğrenir.


Paylaşmak, içsel olarak anlam kazandığında gelişir.

Zorla değil, güvenle ve anlayışla desteklenmelidir.


Çocuklara paylaşmayı öğretmek istiyorsak, önce onların “hayır” deme hakkına ve sahip olduklarını koruma ihtiyacına saygı göstermeliyiz. Çünkü bu saygı, gerçek sosyal becerilerin ve sağlıklı ilişkilerin temelidir.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page